> Köşe Yazıları > Yazar

Üç eski lezzet…

Favori Lezzetler Logo

İstanbul’da, Devleti Osmani’den günümüze değişmeyen simitçiler, ama simitler için aynı şeyleri söyleyebilir miyiz.? Bilemiyorum, diyemeyeceğim, çünkü biliyorum.

Merhaba diye başlayıp geçmişi çok eski bir lezzetten bahsetmek isterim, simit; veya İzmir tabiriyle gevrek, Ankaralıların övünerek önüne ekledikleri şehir adıyla Ankara simidi, Yunanistan da Kluri, Bulgaristan da gevrek, Sırbistan'da cevrek, Romanya da ise covrigi, yani Osmanlı kültürünün eriştiği bütün ülkelere yayılmış; hamur, susam, pekmez oluşumu yüzyılların lezzeti. Çoğunluğumuzun severek yediği, yurt dışına gidenlerimizin kokusu burnunda tüttüğü bu kadim tat,  yaz günlerinde kavunla, karpuzla, kaşar veya beyaz peynirle, bir bardak çay veya soğuk bir limonata ile her zamana uygun, mükemmel bir eşlikçi. İstanbul’da, Devleti Osmani’den günümüze değişmeyen simitçiler, ama simitler için aynı şeyleri söyleyebilir miyiz.? Bilemiyorum, diyemeyeceğim, çünkü biliyorum. Simitler maalesef değişti, o eski güzelim nohut mayasıyla mayalanmış hamuruyla, gerçek katkısız esmer undan yapılmış, odun ateşinde pişen, güzelim simitler çıtırlığını da kaybetti lezzetini de.

Fakat Kastamonu simidi, hala geleneksel haliyle devam ediyor. Dörtyüz yıllık bir geçmişe dayanan Kastamonu simidi, birkaç Karadeniz şehri dışında; yapılan alışılagelmiş simitlere benzemeyen, susamsız olduğu için kel simit tabir edilen kendine, yöresine özgü bir simit, ikinci özelliği ise içinde su ve elma pekmezi bulunan kazana atılan ve tatlandırılan (KAZAN SİMİDİ) simit hamuru, bir süre haşlandıktan sonra fırınlanıp satışa sunuluyor. Bu simitle yapılan yemeğin adı da Simit Kebabı veya Simit tiridi. Aslı susamsız Kastamonu simidini doğrayıp üzerine kemikli et suyu verilerek, sarımsaklı yoğurt ve kırmızı biberle sunulur.

Şarkılara, türkülere konu olmuş Kastamonu tiridi, yapım aşamasında yoruma açık. Varsıllık düzeyine göre, sade, et sulu veya kıymalı, etli ya da kaz etiyle bile yapılabiliyor. Hala mutfaklarımızda yerini koruyan bir lezzet.

Darülziyafe köftesi

Darülziyafe’nin kelime anlamıyla başlamak gerekirse, ziyafet kapısı anlamına gelen bir kelime olup özellikle yoksullara yemek dağıtılan yer anlamına gelmekte, hibe ve hediye gelen yemeklerin değerlendirilerek yoksullara dağıtıldığı bir imarethane olarak düşünülmesi gerekmektedir. Günlük menüleri de gelen bağışlarla oluşmaktadır, Darülziyafe’nin ilk örnekleri de Ağrı İshak Paşa Sarayında ve İstanbul Süleymaniye Camii avlusunda görülmektedir.

Bu bağlamda,  Darülziyafe Köftesi de imaretin anlamına uygun olarak oluşmuştur, o gün bağış olarak gelen dana, kuzu, koyun ve tavuk olarak, imarethanenin tağıtım kapasitesi altında yeterli olmayacağından gelen etler, maharetli ve akıllı ustaların ellerinde çoğaltılmalı felsefesi doğrultusunda, kıyma haline getirilerek karıştırılmış, bu karışım yufkaya sarılarak pekiştirilmiş, kul hakkına önem ve değer veren kıymetli aşçılarımız tarafından, kimine dana, kimine tavuk, kimine kuzu eti vermek yerine üç etin karışımından yapılan köfteyle hiçbir kişinin gönlü kırılmamış ve hayırlar yerine daha sağlıklı bir şekilde ulaşmıştır. Zaman içinde saray ve halk tarafından da benimsenen köfte, Darülziyafe Köftesi olarak anılmaya başlamış ve günümüze kadar beğeni ve güncelliğini koruyarak gelmiştir. Halk için, yoksullar için, yapılıp dağıtılan bu köfte zamanında o kadar beğenilmiş ki lezzeti saraya kadar duyulmuş ve saray mutfağı menülerine girmiştir.

Yukarıda Kastamonu diye başladık, bir başka Kastamonu lezzetiyle tamamlayalım yazımızı. Günümüzde, Kayseri Pastırması mı Kastamonu Pastırması mı tartışmaları sürerken, kayıtlarda Hun imparatorluğuna kadar uzanan bir Türk yiyeceği olduğu kayıt altına alınmıştır, Antakyalı AMMIANUS Hunlardan bahsederken her ne kadar bu güne kadar uzanan bir yanlış bilginin temelini atıp, atın eğeri ile derisi alanında sakladıkları bir et çeşidi yerlerdi dese de Kayseri'de pastırmacılık bir şekilde Orta Asya'dan gelen Türklerle başlamış ve zamanla gelişmiştir. Ünlü Gezgin Evliya Çelebi 17. yüzyılda Kayseri'den şu şekilde sözetmektedir: “Makulat ve imalata has beyaz ekmeği, lavaşa yufkası, katmerli böreği, lahm-ı kadit namı ile şöhret bulan kimyonlu sığır pastırması ve nilskli et sucuğu bir tarafta yoktur” anlaşılacağı üzere xvıı yy dan beri sofralarda yeri ayrıcalıklı olmuştur. Asma yaprağı ile sunumu ise, değişik bir tat olarak uzun zamanlardan beri sofralarımızda kullanılmaktadır.

Bir dahaki dergimize başka lezzetlerle buluşmak üzere



İlginizi çekebilecek diğer içerikler |


Haldun Z. Tüzel

Devamını Gör

Değerlendirmeler| En Favori Yorumlar

0 Diğer Kişi yorum yaptı

Yorumlar (0)

FAVORİ LEZZETLER DERGİSİ

Sizden Gelen Tarifler

Siz de kendi tariflerinizi gönderin, isminiz ile birlikte sitemizde yayınlayalım.

HEMEN TARİFİNİ GÖNDER