Sizden Gelen Tarifler
Siz de kendi tariflerinizi gönderin, isminiz ile birlikte sitemizde yayınlayalım.
İstanbul’un en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Beyoğlu’nun tarihçesi Bizans dönemine kadar uzanır, hatta hala Bizans döneminden uzanan Venedik ve Ceneviz kökenli yerleşimler ve Lövanten olarak adlandırılan aileler, günümüzde de devam etmektedir.
Yanılmıyorsam yirmi beş kadar mahalleden oluşan Beyoğlu 2004 den beri başarılı ve Genç Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ile İstanbul’un örnek ve başarılı ilçelerinden biri haline geldi. Demircan’ın eğitimi, kişisel bilgi birikimi ve turizm alanındaki bilgilerinin bütünleşmesiyle, Beyoğlu, İstanbul’un turistik semtlerinden biri haline geldi., Planlı bir şehircilik çalışması ile, olan turistik değerler ön plana çıkarıldı, kaybolmuşlar bulundu, görünmeyenlerin önleri açıldı, pırıl pırıl ışıldıyan, huzurla dolaşılan, rahatça oturulan bir Beyoğlu ortaya çıktı. Her ne kadar Beyoğlu; sadeceTaksim, İstiklal caddesi, Galatasaray, Tünel ila Galata’dan ibaret değilse de ben ve benim yaşımdakiler için adı geçen semtlerin önemi çok fazladır. Büyük mutluluktur da, buraların eski halini bilmek görmek ve şimdi olmayan mekanlarında bir şeyler paylaşmak ve Beyoğlu’nun kadim tadlarını alabilmek. İşimiz de tad olunca, eskiden günümüze biraz tadlardan bahsetmek istedim.
Ne zaman, kreması kıvamında, yumuşacık keki ise ağızda hoş ıslaklığı ile duyguları ayaklandıran bir pastanın tadını, bir Wiener Melange ile nişanlasam, Grand Rue de Pera - Beyoğlu, İstiklal Caddesi’nin o güzelim günlerine yetişemediğime hüzünlenirim. Bazı yazarlara bakarsanız; Fransız Sefareti başpastacısı iken, diğerlerine kulak verirseniz, bambaşka bir işle uğraşırken pastacılık sevdasına tutulan, sonuçta, İstanbulun 19. yüzyıl ortalarında en önemli pastanesi Lebon’un kapılarını açan Eduard Lebon zamanına yetişemedim, ancak, dönemin entelektüel, aristokrat ve sosyetik; Osmanlı hanımefendi ve beyefendilerinin ağızlarından düşürmedikleri ‘’Chez Lebon, tout est bon’’ - Lebon da her şey güzeldir- deyimini sık sık duydum dedemden.
Yıllar boyunca, Osmanlı başkentinin sosyal çekim merkezlerinden birisi olma özelliğini koruyan Lebon, adresini değiştirip, Passage Oriental - Şark Pasajı, bilinen adıyla da Şark Aynalı Çarşısı girişine taşındığında dahi, ne tadından, ne verdiği keyiften, ne de müdavimlerinden bir şey yitirmemiş... Bir süre sonra, 1940 yılında, mesleği muhasebecilik olan Avedis Çakır’ın aldığı, adının Markiz’e dönüştürülerek 80’lere kadar işletildiğini biliyor ve gayet iyi hatırlıyorum...
Markiz, rahmetli anneannemin müdavimi olduğu, haftada en az bir kez gittiği, akraba ve arkadaşlarıyla buluşup sohbet ettiği büyülü bir mekandı. Duvarlarındaki devasa İlkbahar ve Sonbahar adlı fayans tabloları, rengarenk vitray tabloları, işlemeli kartonpiye alçı tavanlarıyla, anneannemin bazen beni de götürmekle ödüllendirdiği olağanüstü bir mekandı. Son derece şık hanımefendiler, kravatlı, papyonlu beyefendiler, zarif porselen tabaklar, Christofle çatal bıçak takımları, beyaz, kolalı keten peçeteler ile donatılmış masaya servis edilen nefis pasta, fondan ve kurabiyeleri yer, çay veya kahvelerini yudumlarlardı. Küçüklerin, büyük sohbetlerine katılmak haklarının olmadığı o yıllarda, ısmarlanan pastayı, buz gibi, nefis bir limonata ile sabırsızca -ama asla arsızca değil!- yerken, fayans resimlere, cam süslemelerine bakıp ne hayaller kurardım. Yıllar sonra, ayrıca yaz ve kış panolarının da olduğunu, ancak bir panonun Fransadan gelirken hasar gördüğünden ötürü yerine konulmadığını, sağlam ulaşan panonun ise Avedis Çakır Bey tarafından kaldırılıp, yerine, pastaneye derinlik verme amacı ile ayna yerleştirildiğini öğrendim. Art Nouveau uslubunun döneme damgasını vurmuş olduğunu, bugünün İstiklal Caddesinde dolaşırken, başını kaldırıp, bina fasadlarına, pencere ve balkon ferforjelerine dikkat etmek zahmetine katlananlar, görebilir... Cep telefonuna laf yetiştirilirken, sms çekerken, yapılamaz bu gözlem. Ve mat ruhlar, başlarının üzerinden göz kırpan, geçmiş zaman ışıltılarından nasiplerini alamadan, cep telefonu ışığı ile kör karanlığı yarmaya çalışır... nafile... zaten, hangi sms’te yazacaktır ki, kartonpiyerlerin, zamanın en hünerli ustası, Cezerliyan tarafından yapıldığı, vitrayların Mazhar Resmol’un hassas elleri ile işlendiği... Unutamadım, Markiz’in limonatasının ve o eşsiz makaronlarının tadını ... Markiz’in satıldığını, kapanacağı, kapandığı, yıkılacağı, oto yedek parçacısı olacağı basında yazıldıkça, duyarlı İstanbullular gibi ben de elden gelmeyenlerin çaresizliği ile sarsıldım elbette... Haldun Taner başı çekti, Milliyet çok yer verdi sütunlarında, böylece, bence, bugün varolan Markiz’de; sahipleri kadar emeği vardır Taner’in, o eşsiz Moda’lının, benzersiz İstanbul Beyefendisinin. Yer nedeniyle şimdilik sadece bu kadarla yetiniyorum, ama gelişen ve güzelleşen Beyoğlu ile yazacak o kadar çok yer, mekan, lezzet var ki. Umuyorum daha çok yazmaya devam edeceğim Beyoğlu’nu, olanları ve olmasını hayal ettiklerimi hatta yazmaya mecbur olduğumu hissettiklerimi...
Son günlerde, daha doğrusu son dönemlerde o kadar moda oldu ki Osmanlı mutfağı, Osmanlı yemekleri furyası, herkeste bir Osmanlı Yemekleri sevdası, ama bilmeden yazdıkları, bilmeden kovaladıkları, bilmeden bir trendin peşine düşmeleri; bu işe gönül vermiş, mutfak sanatını yüceltmeye, kendinden kattıklarıyla Türkiye mutfağını bir yerlere getirmeye çalışan, yeni neslin ufkunu karartıyor, yanılgılara düşmesini sağlıyor.
Bu yıl yine Ot Yemekleri Festivali nedeniyle Samsun’dayım. Beşinci yılı Samsun Ot Yemekleri Festivalinin, belki biliyorsunuz Samsun yenilebilir otlar konusunda birçok ülkeden çok daha fazla bitki çeşitliliğine sahip, gerek faunası gerek florası açısından, hem Kızılırmak hem Yeşilırmak nehirlerinin denize dökülüş noktası olduğundan 1800’ün üzerinde değişik yenilebilir ot çeşidi var. Ot yemekleri açısından da harika lezzetleri, çorbadan tatlıya kadar birçok çeşitleri kapsıyor. Samsun bunca çeşitliliğin arasında, Samsun Turizmciler Derneği başkanı Dilek Genç’in çabaları ve bazı kurumların desteğiyle Ege ve Ege’nin birçok isim yapmış bölgesinden, yöresinden, kentinden ve kasabasından çok daha fazla çeşitliliğe sahip Samsun da bu festivale ilgi ve destek maalesef istenilen boyutta değil.
Alaçatı denilen yer İzmir’in Çeşme ilçesine bağlı küçük bir Ege köyü. Rüzgarı bol olduğundan ilk sörfçüler keşfetmiş burayı. Ama bir süre sonra popilasyonu zirve yapınca turizmin ana gelir olduğu bir yere dönüşmüş. Gerçekten halk da durumu iyi kullanmış, evler, butik oteller, sokaklar, dükkanlar, meyhaneler vs doğal dokuyu bozmadan tatilcilerin hizmetine sunulmuş.
Alanya mutfağında davet sofralarının baş tacı yemeklerimizden biri ile başlayalım. Laba koyun keçi gibi küçük baş hayvanların kaburga kemikleri ile leğen kemikleri arasında sağlı, sollu bölge ile omurga kemikleri ile sınırlı olan boşluk alandır. Alanya da yerel ölçekte mevcut kasaplarımız sipariş üzerine Laba yı hazırlar ve teslim eder. Bir labalık hazırlayıver diyerek başlayan serüven aynı sofrada lezzetli bir şölene dönüşür.
Gastronominin bir turizm çeşidi olarak getirmiş olduğu yenilikler mevcuttur Bu yenilikler İnsanlarda farklı tatları ve yemek kültürlerini deneyimleme dürtüsü ön plana çıkarmış ve bu gereksinimi karşılamak için günümüzde zaman ve mesafe gözetmeksizin uzak bölge ve ülkelere seyahatler düzenlemiştir.
ahane bir mekan tanıtmak istiyorum sizlere! Aslında kahvaltı benim için diğer öğünlerden çok daha önemli, çünkü ben kahvaltısız asla güne başlamam ve etmediğim sürece gün başlamış sayılmaz benim için. Bu yüzden de benim gibi düşünenler için kahvaltı yapılacak mekanlar çok önem taşıyor ama her mekanda da kahvaltı edilemiyor maalesef!İşte gönül rahatlığıyla kahvaltı edeceğiniz şahane bir mekan tavsiyesidir sakız reçeli_alaçatı! Kahvaltı 09:00 ile 17:00 saatleri arasında veriliyor. Kahvaltı dışında tercih edebileceğiniz farklı menü seçenekleri de var. Kahvaltı menüsüne baktığınızda ilk olarak değişik isimler dikkat çekiyor. Serpme Kahvaltı, Ego Tavan, Kritik Kahvaltı, Çekici Kadın Kahvaltısı.. Reçeller ev yapımı ve inanılmaz lezzetli. Özellikle de sakız reçeli nefis...
Hani derler ya her yiğidin bir yoğurt yiyişi; her lezzetçinin de kendine özgü bir tarifi vardır. Önemli olan tarifinin ikinci, üçüncü ve süre gelen uygulamalarda aynı tadı, lezzeti vermesi. Lezzet te kurallara uyulması, en önemlisi de sevgi katılması, üstat Aydın Boysan gibi. Samatya’da büyümedik ama ailemizin verdikleri ile yemek-içmek üzerine bizde bir takım kültürler aldık. Her yörenin kendine özgü lezzetleri, yemekleri olmazsa olmazları vardır.